HAARP’ın açılımı,
Yüksek Frekanslı Aktif Aurora Araştırma Programı’dır.
Haarp;
Amerika Birleşik Devletleri tarafından Alaska’da kurulan sismik depremler oluşturabilen, doğal depremlerin daha fazla tahribat yapmasını önlemek amacı kılıfı altında yer altındaki enerjiyi teknoloji yardımı ile silah olarak kullanılabilir hale getirebilmek için oluşturdukları bir projedir.
Bu senaryoya göre, San Andereas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD,ter kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllarca önce Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı Nikola Tesla tarafından geliştirilen bu”düşük frekanslı elektromagnetik ışınımla yüksek enerji nakli ” tekniğini hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi.
Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandan da barışçı ”deprem indirgeme”sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avusturalya’nın çıplak ve seyrek nüfuslu bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkaslar’da ,Okyanus tabanında ve
Güney Amerika’da Ant larda tektonik uyarılar verilmek suretiyle endüktif deprem ‘yaratma’ konusunda büyük adımlar atıldı. İşte bu araştırmalarda Amerika’da HAARP tarafından yürütülüyordu. İddialar bununla da kalmıyordu kuşkusuz.
Biz de bu konunun ana kumanda merkezi HAARP ile ilgili kapsamlı bir araştırma yaptık. Ulaştığımız sonuçlar ise bir hayli ilginç.
FIRINLANMIŞ ALASKA
Pentagon, Alasaka’da ,Anchorage’in 200 mil doğusundaki Arktik kompleksinde, bin gigawatt’tan fazla enerjiyi atmosferin üst katmanlarına yaymak için dizayn edilmiş güçlü bir verici inşa etti. HAARP Projesi olarak bilinen bu araştırma dünyanın en büyük ”iyonosfer ısıtıcısını içeriyordu. Bu prototip aygıt, dünyanın yüzlerce mil yukarısındaki gökyüzüne yüksek frekanslı radyo dalgaları göndermek için dizayn edilmiştir.
Peki ama neden iyonosferin elektrik yüklü partikülleri böyle bir ışınıma tabii tutuluyordu?
Amerikan Donanması ve Hava Kuvvetlerine göre, bu projenin sponsorları ”Alaska iyonosferin kompleks doğa çeşitlenmesini incelemek için ”bu çalışmaya katıldılar. Pentagon ayrıca bu teknolojiyle yeni haberleşme biçimleri geliştirme, orduya ait nükleer denizaltılara sinyal gönderme ve yerin derinliklerini araştırabilen teknolojileri gizlice inceleme imkanını sahip olacaktı.
Bir yıldan uzun bir süre önce HAARP üzerine 60 büyük teori yayınlandı. O zamandan beri tahkikat yapanlar bu eşsiz projeyi UFO olaylarından Birleşik Amerika’daki dev güç merkezlerine ve en son olarak yakın zamandaki TWA 800 uçağının düşüşüne kadar herşeyle suçladılar.
Bazıları bunu ”Pentagon’un kıyamet günü ölüm ışını” olarak çevirdiler. Bu teorilerin bir çoğu dikkat çekici ve mantıklıydı. Bu eleştirilerin arasında Star Wars füze savunma planlarından, hava şartları değiştirme komplolarına, sun’i deprem yaratma ve hatta belki de insan zihnini kontrol eden deneylere kadar bir çok uygulama bulunuyordu.
HAARP kompleksi 23 ar’lık arazi üzerine Gakona kasabası yakınlarında izole edilmiş bir bölge üzerine kurulmuştu. 1997 yılında projenin son safhası tamamlandığında, ordu, 3 gigawatt güçten fazla ,2,5-10 megahertz frekans aralığında ışınlama yapabilen ”yüksek frekanslı bazlı bir radyo vericisi ”kurmuş ve 72 fit yüksekliğinde 180 kule inşa etmişti.
Donanma ve Hava Kuvvetlerine göre HAARP, birkaç mil çapındaki yerlere , ”az miktarda bilinen enerjiyi iyonosfer katmanının tespit edilen bir yerine göndermek için kullanılacaktı”. Tahmin edildiği gibi, Donanma ve Hava Kuvvetleri’nin Halkla ilişkiler Departmanı projenin hem çevresel etkilerini hem de bu teknolojinin kötü yönde kullanımıyla ilgili soru işaretlerini ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetleri yürütecekti.
Bununla birlikte HAARP projesini yöneten savunma şirketleri tarafından aslında Pentagon’un daha güçlü dizaynlara sahip olması gerektiğini öneriyordu. Bu patentlerden biri 1980’lerde donanma tarafından bir kaç yıl boyunca tasnif edilmiştir. HAARP muhalifleri tarafından ”dumanlı ışın tabancası”olarak düşünülen ABD 4,686,605 no.lu patent dosyada ki anahtar bir belgeydi. ARCO Power Technologies Inc.’nin(APTI) sahip olduğu kardeş şirket görevini üstlendi. Bu patent Teksas’lı fizikçi Prof.Bernard J. Eastlund tarafından icat edilen HAARP ısıtıcısına çok benzer bir iyonosferik ısıtıcıyı içeriyordu. Sonradan HAARP muhalifleri tarafından internette yayınlanan patente Eastlund, bunu hem saldırı hem de savunma için iyi bir silah olarak tanıtılıyordu.
Patente göre Eastlund’un bu icadı iyonosferdeki yüklü partikülleri ısıtarak,uyduların mikrodalga vericilerini bozacak ve ”dünyanın büyük bir bölümünün üzerinde haberleşme iletişiminin bozulmasına neden olacaktı. Ancak Eastlund’un dünyanın atmosferindeki bir bölgenin değişimini sağlayacak metod ve aygıtı aynı zamanda;an sofistike uçakların ve füzelerin sahip olduğu yön sistemlerinde karışıklığa sebep oluyor, sadece üçüncü parti haberleşme sistemlerini karıştırmakla kalmıyor bununla birlikte haberleşme ağını aynı zamanda taşıyacak bir veya daha fazla benzeri ışının avantajını sağlıyordu. Diğer anlamda, diğerlerinin haberleşme ağını sekteye uğratmak için kullanılan bu sistem aynı zamanda bu icadı bilen biri tarafından haberleşme ağı olarak kullanılabilirdi.”
Örneğin ”akılcı amaçlar için diğerlerinin haberleşme sinyallerini yakalar ”,”atmosferin geniş bölgelerini beklenmedik yüksek irtifalara kaldırarak ”füze veya uçakların yön sistemlerini sekteye uğratır” böylece beklenmedik veya planlanmayan düşman kuvvetlerine ait füzeler bu şekilde yok edilebilir veya yönleri yok edilebilir veya yönleri değiştirilebilirdi.
APTI/ Eastland patenti,Reagan yönetiminin son günlerinde, yüksek teknolojiyle donatılmış füze savunma sistemlerinin planlarının hala yoğun bir şekilde tartışıldığı bir dönemde dosyalanmıştı. Fakat Eastlund ‘un mavi gökyüzü vizyonu klasik Star Wars reçetelerinden daha ileri giderek patentli iyonosferik ısıtıcı için daha alışılmadık kullanım yöntemleri önerdi.
Patent ”odaklama aygıtı olarak görev yapacak bir veya birden çok partikül öbeği oluşturup atmosferin üst tabakalarındaki rüzgar düzeniyle oynayarak hava değişikliği yapmanın mümkün olduğunu ”belirtiyordu.
Sonuç olarak, suni olarak ısıtılmış olan ”geniş miktarda güneş ışığını rahatlıkla dünyanın seçilmiş bölümlerine ”odaklamak mümkün olabilecekti.
Kuşkusuz HAARP yetkilileri Eastlund’un patentleri veya planlarıyla ilgili olan herhangi bir bağlantıyı yalanladılar. Fakat bazı anahtar detaylar bunu aksini gösteriyordu. Eastlund’un patentinin sahibi,APTI,HAARP projesini yönetmeye devam ediyordu.1994 yazında ARCO,APTI,’yi savunma şirketi olarak bilinen E-System’s sattı. E-System’in sahibi şu anda , dünyanın en büyük savunma şirketlerinden ve SCUD-busting Patriot füzelerinin yapımcısı Raytheon’dır. İşte tüm bu gelişmeler HAARP tesislerinde basit bir atmosfer biliminden daha fazlasının olduğunu gösteriyordu.
Bunların da ötesinde, APTI/Easlund ‘un patenti Alaska’yı yüksek-frekanslı iyonosferik ısıtıcı için ideal bölge olarak gösteriyordu çünkü ‘bu icat için istenilen yüksekliğe uzanan manyetik alan çizgileri dünyayı Alaska’da kesiyordu.’ APTI ayrıca Alaska’yı projeyi güçlendirmek için bol bol yetecek kadar enerji kaynağına yakın olduğu için ideal bir yer olarak görüyordu.
Kuzey Kutup Bölgelerindeki doğalgaz rezervelerinin geniş bölümü ARCO tarafından satın alınmıştı.
Eastlund ayrıca resmi ordu hattını da yalanlıyordu. Ulusal Halk Radyosunun gizli ordunun 1980’lerin sonunda ortaya atılan bu çalışmasını geliştirmeyi planladığını söyledi. Ve Microwave News’un Mayıs/Haziran 1994 sayısında Eastlund”HAARP projesinin açıkça ilk adım olarak göründüğünü ”söylüyordu.
Eastlund’un patenti gerçekten de ”örnek olarak gösterilen referanslar ”da konu ile ilgili yapılan komploların tam ortasına düştü. Easlund tarafından belgelenen iki kaynak, komplo tarihi günlüklerinin devi Nikola Tesla’nın kısa biyografisini anlatan,1915 ve 1940 yıllarında New York Times’ta yayınlanan makalelerdi. Zeki bir mucit ve Edison’un çağdışı olan Tesla, hayat boyunca yüzlerce patent geliştirmişti. Elbette temel bilim hiçbir zaman Tesla’nın makalelerini kabul etmedi ve onun daha sonraki bildirdikleri onu tarihi bir noktada yer almaya itti. Radyo programlarında veya internet tartışmalarında, hükümetin depremlere neden olmak veya hava şartlarını değiştirmek gibi sözde deneyler yaptığı ve bunları yaparken de, gizli tutulan ”Tesla Teknolojisini” referans alıp,uygulamış olma ihtimali tartışılıyordu.
Eastlund’un iyonosferik ısıtıcısı için Tesla kuşkusuz büyük bir ilham kaynağıydı.22 Eylül 1940 tarihli ilk New York Times makalesi, o zamanlar 84 yaşında olan Tesla’nın, Amerikan hükümetine, uçak motorlarının 250 mil uzaklıkta eritebileceğini ve böylece ülkenin çevresine görünmez Çin Seddi benzeri bir duvar örülebileceğini belirttiğini yazıyordu. Bu şekilde Tesla ”telegüc” ünün sırrını açıklayacaktı. Tesla ‘dan alıntı yapan Times hikayeye şöyle devam ediyordu :
‘Mr.Tesla bu yeni tip gücün yüz milyon cm çapında bir ışın üzerinde işleyebilecek, 2 milyon dolardan fazla maliyeti olmayacak özel bir komplekste oluşturulabileceğini ve bunu inşa etmenin de ancak 3 ay gibi bir vakit alacağını söyledi.’
8 Aralık 1915 yılında yayınlanan ikinci New York Times hikayesi Tesla
‘nın en meşhur patentlerinden birini açıklıyordu ki;bu elektrik enerjisini herhangi bir uzaklığa yansıtıp, onu hem savaşta hem barışta saygısız amaçlar için kullanılabilecek bir vericiydi.
Tesla ‘nın fikirleriyle Eastlund’un icadı arasında ki benzerlik dikkat çekiciydi. Ayrıca Tesla ve HAARP teknolojisi’nin birbirine bu kadar benzemesi de oldukça şaşırtıcıydı. Görünüşe bakılırsa APTI ve Pentagon,Eastlund’un ve buna paralel olarak da Tesla’nın fikirlerini oldukça ciddiye alıyorlardı.
Nitekim Eastlund da buna katılıyor gibi görünüyordu. Bir gazeteciye şöyle söylüyordu:’HAARP benimkisi gibi bir plan uygulamak için mükemmel bir adım. Hükümet bunun böyle olmadığını söyleyecektir. Fakat eğer bir şey ördek gibi vakvaklıyorsa ve ördeğe benziyorsa, onun bir ördek olduğu büyük bir olasılıktır. ‘
1976 ÇİN DEPREMİ
Gelin şimdide jeofiziksel manipülasyonlar sahasında nelerin yapıldığına ve halen yapılmakta olduğuna bir göz atalım.
Çoğu insan elbette insanların bu tür şeyler yapabildiklerine ya da yapmak istediklerine hiç inanmayabilir. Dolayısıyla bir deprem olduğunda çok az kişinin aklına şöyle bir soru gelir.”Bu doğal bir deprem miydi yoksa yapay mıydı?” Açıkça söylemek gerekirse Gölcük depreminden sonra ben bu soruyu soranlardanım. Türk basınının en saygın isimleri farklı üsluplarla bu soruyu sormaktan kendilerini alamadılar. Taha Kıvanç, Can Ataklı ve Sedat Sertoğlu şüphelerini köşelerine aktaran önemli isimlerdi.
Nicola Tesla’nın ‘1935’deki kontrollü Depremi ,Teslaya göre ”telejeodinamikçilerin bir eseriydi. Tesla “yerin içinden hemen hemen hiç enerji kaybetmeden geçebilen ritmik titreşimlere neden olabilir ve bu mekanik etkileri karadan uzun mesafelere taşıyarak, çeşitli essiz etkiler üretebilirdi” diyordu. Senator Claiborne Pell tarafından yönetilen senato alt komuta oturumda şöyle söyleniyordu: “Şu anda bir anlaşmaya ihtiyacımız var…Dünyanın askeri liderleri fırtınaları yönetip, iklimleri değiştirmeden ve düşmanlarına karşı depremler oluşturmadan önce…” Senator Pell , böyle bir teknolojinin varlığı konusunda bilgi sahibi olmadığı için 1975 yılında düşmanlar için deprem oluşturma kelimelerini telaffuz etmemiştir.
Ayrıca 10 Aralık 1976 yılında Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında “Askeri Ve Diğer Çevresel Değişim Tekniklerinin Düşmana Yönelik Kullanımının Yasaklanması Anlaşması”ni onayladığı rapor edilmişti. Eğer deprem oluşturma kabiliyeti dahil olmak üzere çevresel değişiklik yapabilecek teknoloji olmasaydı, böyle bir rapor yayınlamak acaba mümkün olabilirdi.
Gölcük depremi gibi
5 Haziran 1977 tarihli New York Times’da 28 Temmuz 1976 yılında Çin, Tangshan’da yaşanan ve 650.000’in üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlanan depremle ilgili bir yazı yeraldı.
3:42’deki ilk sarsıntıdan hemen önce , gökyüzü gündüz gibi aydınlanmıştı. Tıpkı Gölcük’te olduğu gibi. Temelde beyaz ve kırmızı olan ışıkları 200 mil uzaklıktan görmek mümkündü. Birçok ağacın yaprakları yandı ve gelişmekte olan sebzeler sanki bir ateş topu tarafından kavrulmuştu.
Bazı araştırmacılar bu elektriksel etkilerin elektromanyetik plazma ve top şeklindeki aydınlatmayla bağlantı olduğuna ve garip parıltıların da Tesla tipi teknoloji ve/veya HAARP benzeri vericilerden kaynaklandığına inanıyordu. Bu renkli ışığın parıltısı Tesla’nın 1935’te belirttiği “her çeşit emsalsiz etki”den biri miydi? Yoksa bu deprem , hiçbir şüphe duymayacak Çin haklı üzerinde uygulanan bir sistem testimiydi? Cevap kesinlikle doğal bir deprem gibi görünmediği şeklindeydi.
Ocak 1978’de Dr .Andrija Puharich’ın ,”Global Manyetik Savaş” ve Layman’ın 1976 ve 1977 yılında “Dünya Gezegenine Yönelik Alışılmadık Yapay Etkiler” başlıklı detaylı bir araştırma raporu yayınlandı. Dr. Puharich raporunda şunları söylüyordu: “1976 yılındaki büyük depremlerin yanında bir tanesi vardır ki özel bir dikkat gösterilmelidir. 28 Temmuz 1976, Çin depremi”.
Specula dergisinin ocak 1978 baskısı, “Tesla Etkisi” adı verilen, bir çok bilim adamını inanılmaz bir şekilde etkileyen makale yayınlandı. Makaleye göre belirli frekansların elektromanyetik sinyalleri dünyanın gönderilebilirdi. Bu “sürekli dalgada şu an dünyanın yüzeyinden beslendiğinden çok daha fazla enerji bulunmaktadır.
1981 yılında nükleer mühendis ve Amerika’daki önde gelen Tesla araştırmacısı Albay Thomas Bearden ,Amerikan Psikotronik Derneğinde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde aynı zamanda 1978 Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti. Albay aslında HAARP’ın nasıl çalıştığını anlatıyordu:
“Yaptığımız şey frekansı değiştirmektedir. Eğer frekansı bir yönde değiştirseniz , enerjiyi dünyanın bir bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akış seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun için küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak dünya çapında dev hava değişikliklerine yolaçabilirsiniz.”
Mr. Bearden bunu nerdeyse eğlenceli bir hava oyuncağı gibi tanıtıyordu. Fakat bu aynı zamanda 28 Temmuz 1976 Tangshan, Çinide hatırlatıyor. Kuşkusuz 17 Ağustos Gölcük depremi gibi de…
1 ekim 1998 perşemde tarihli Hürriyet gazetesinin “Kıyamete Kadar Yetecek Enerji” başlıklı haberi konunun bir başka yönüne işaret ediyor olabilir miydi?.
“17 ağustos gecesi dünya enerji bombardımanına uğradı. Eğer bu radyasyon depolanabilseydi, dünya kendisine milyarlarca yıl yetecek enerjiye sahip olacaktı.
Resmi web sitesi http://www.haarp.alaska.edu/